19 Eylül 2014 Cuma

12 Angry Men - 1957



Film Türü: Drama
Film Süresi: 96 Dk.


   1957 yılında Sidney Lumet tarafından yönetilen 12 Angry Men 350.000$ bütçe ile yapılmıştır. ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiş olan film, baştaki duruşma salonu ve tuvalet sahneleri hariç tek bir odada geçmektedir. On iki tane baş karakter olmasına rağmen öne çıkan isim olarak Henry Fonda'yı belirtmeden geçemeyeceğim.

   Film yukarıda da bahsettiğim gibi, duruşma salonunda başlıyor. Sanık koltuğunda, babasını öldürmekle suçlanan küçük bir çocuk oturmaktadır. Oniki juri üyesi, oybirliği ile bir karara varmak amacı ile bir odaya kapatılır; ABD yasaları gereğince, oybirliği sağlanmadığı takdirde dava yeniden görülecek, oybirliği ile suçlu bulunursa sanık idam edilecek, suçsuz bulunursa beraat edecektir. Filmimiz bu oniki juri üyesinin oybirliğine varana kadar, odada geçirdiği zamandan ibaret.



(Heyecanlı, agresif arkadaşlarım; korkmayın, fikirleriniz yanlış çıksa da, siz varsınız.)

KİŞİSEL


 
   Biliyorsunuzdur, eskiden dünyanın düz olduğu düşünülüyordu. Hatta o kadar eminlerdi ki, 'Dünya yuvarlak' diyen Galileo Galilei'yi ev hapsine mahkum ettiler. Şimdi garip geliyodur size bu düşünce, ama düşüncenin önemi yok, şu an mutlak doğru diye düşündüğünüz herhangi bir doğrunuzla aynı değerde o zamanki Dünya'nın düzlüğü.
   Amaç olumsuzlama değil, olumsuzlanabilirliği ıspatlama; amacın olumsuzlama olmadığını ıspatlama; olumsuzlamanın kişisel birşey olmadığını göstererek olumsuzlanabilirliği mümkün kılma.
   Günümüzün en popüler mesleği: yargıçlık. Herhangi bir belge almaya gerek yok; öyle yetenekli ki insanlar, tahminimce 'karakter çözme' süreleri, bir bakış süresi kadar. Süper kahramanlarız hepimiz.
  Bu film tam da bu konunun nasıl olması gerektiğini mükemmel bir biçimde açıklıyor; olması gereken yargılama şeklinin olabilmesi için izlenmesi gereken yolun nasıl  olması gerektiğini...
   Bir şey güzel olduğu için mi güzeldir, yoksa güzel görüldüğü için mi ?
   Muhteşem bir film, iyi seyirler..







Bu Filmi Beğendiyseniz






   

11 Eylül 2014 Perşembe

İnsan

  Önsöz 



   Filmleri kullanarak paylaştığım düşüncelerimin bir kısmını, bu sefer filmsiz paylaşacağım. Yalnız bu yazıyı İrfan yazmış gibi değil de, yazıyı özneleştirerek okumanızı rica ediyorum. Amacım İrfan'ın birşeyler başarması değil, çeşitli bedenlerdeki benin mutluluğudur. Bunun da sürekli bir farkındalık ile olabileceğini; en azından başlayabileceğini düşünüyorum.

   Bu yazının en önemli özelliği, hiçbir şey vaat etmiyor ve iddaa etmiyor oluşudur. Eğer daha mantıklı bir düşünceye sahipseniz, bunu sadece kendi fikrinizle karşılaştırıp, kendinizinkini sağlamlaştırmak için kullanabilirsiniz. Mantıklı geliyorsa, benimseyin ve belirli aralıklarla okuyun, daha iyisini bulduğunuzu düşündüğünüz anda ise atın çöpe gitsin.


***


  Hor Gören: Varlık başlarda, gözle gördüğünden ötesini düşünmez. En büyük özelliği, adapte olmasıdır; zihin tembelidir insan varlığı. Bir bilgiyi öğrendiğinde, yeni öğrendiğini, bu bilgiye daha önce sahip olmadığını unutur; bu bilgiye sadece kendisinin sahip olduğunu ve herkesin de sahip olması gerektiğini düşünür. Sahip olduğu bilgiyi, bazen bir olay yaşayıp, mantığıyla karşılaştırarak elde eder (ki bu daha sağlam olandır), bazen de zihin tembeli olduğu için, ona sadece birşeyin doğru olduğu söylenmesi yeterlidir. Bu bilgiyi zıttıyla karşılaştırıp, mantığını devreye sokmaya üşenir. Unutmuştur bu sahiplikten öncesini; hemen bunlara sahipken hissettiklerine adapte olmuştur. Artık onun için mutlak doğru, onun öğrendiğidir, başka bir doğru olma ihtimali yoktur. Bunlardan ötürü, bu bilgiye ya da bu bilgi sayesinde sahip olduğu maddi varlıklara sahip olmayanları hor görür. Bu hor görme sebebi, hor gördüğü insana bakarken, aslında onu bu hale getirenin de kendisi olduğunu farketmeyişidir.

   Hor Görülen; farklı düşündüğü ya da kısaca farklı olduğu gerekçesiyle hor görülmek, ilk olarak insan varlığının, korunma içgüdüsüyle fevri tepki vermesini tetikler (agresifleşme vb. davranışlar). Bu tarz tepkiler, dışa vurulsa da, bastırılsa da, insan varlığına kendini kötü hissettirecek duygular kazandırır. Bu duygu onun, ona söylenen şeyin doğru olup olmadığını düşünme, kendisininki ve başkalarının fikirleriyle karşılaştırma ihtimalini çok çok azaltır. Dolayısıyla o da, rencide olmuş biri olarak, ona söylenen şeyin doğru olabileceğini reddederek, kendisini, görüşlerini ortak bulduğu insan varlıklarına yaklaştırır. Varlığını bir şekilde hissettirmek, kabul ettirmek istiyordur insan varlığı. Hor görülmenin verdiği eziklikle ve varolduğunu hissettirme isteği ile, bazı kendi fikirlerinin doğruluğunu ıspatlamaya çalışır ve hemfikir ollduğu insan varlıklarıyla birlikte olur. Bu ıspat çabası, hor görüldüğünde hissettiği duyguyu bastırma, yok etme çabasıdır. Varoluşunu hissettirmek çabasıdır. Sahip olmadığı şeylerden dolayı hor görüldüğünde hissettiği duygu o kadar yoğundur ki, her fikir beyanı, onun, fikirlerinin aslında yanlış olmadığını ıspatlama, varoluşunu hissettirme çabasıdır (ki bu davranış, onu hor gören insanlara daha da itici gösterecek, iyice dışlanmasına sebep olacaktır). Dışlanan insan varlığı, kendini değersiz hissederek, kendini sevmemeye başlar. Her eyleminde, bir doğrusunu kabul ettirme çabası gitgide hissedilmeye başlanmıştır. Bu çaba; her başarısız olduğunda, yani her farklı fikirde insan varlığı gördüğünde veya onu hor gören kişiye benzer özelliklerde bir insan varlığı gördüğünde onu çeşitli sebeplerden dolayı hor görmesini sağlar. Eğer hor gördüğü kişi veya kişiler azınlıksa, o hor görülen de aynı duygulara sahip olmaya başlar. Bu durumu; hemfikir çoğunluğun hor görüşü başlatmıştır. Yani her hor gördüğümüzde biz başlattık. Her hor gördüğümüzde, karşımızdakinin, bizim fikrimizi mantıklı bir şekilde düşünerek yorumlamasına engel olup, kendisinin, onda oluşturduğmuz kötü duyguyu yoketmek için tamamen farklı fikirler üretmesini sağladık. Her sınıflandırma yaptığmızda, yeni bir sınıf çıkardık ve bunların hepsini gerçekleştirenin kendimiz olduğunun farkına varmaktan uzaklaştık. Yani hor gören de, hor görülende aynı insan, yani biziz, insan varlığı.

   Süregelen yaşamda, bunların sürekli farkında olabilmek, bir insan varlığının manevi olarak zengin olduğunu gösterir. Her kendine doğru gelmeyen bir olayda, fevri tepkiler vermeye müsait bir insan kostümüne sahip olan varlığımız, bu sürekli farkındalıkla, kostümünü terbiye edebilecek; bu sürekli farkındalığa sahip olmayan, maneviyat fakiri insan varlıklarını hor görmeyip, kendi servetinden yararlanmasında bir sakınca görmeyecektir.


 

4 Eylül 2014 Perşembe

The Man from Earth - 2007





Film Türü : Bilim-Kurgu,Drama
Film Süresi : 87 Dk.



     Richard Schenkman'ın yönetmenliğini üstlendiği The Man From Earth, Jerome Bixby tarafından yazılmıştır. Türü bakımından orjinal bir filmdir The Man From Earth. Başrol olarak tek yazabileceğim isim ise kuşkusuz David Lee Smith'tir. Kendisini daha önce; Fight Club ve Zodiac gibi kaliteli filmlerde, çok da büyük olmayan rollerde izleme fırsatı bulduk. Çok düşük bütçe ile yapılan bu film, felsefe ile ilgilenenlerin baya bir hoşuna gidecektir.
   Film aynı 12 Angry Man gibi, bir odada geçiyor. Bir öğretim görevlisi olan John Oldman (David Lee Oldman), sebepsiz yere görevinden istifa etmiştir; gitmeye hazırlanırken, meslektaşları onu hazırlıksız yakalar ve ondan bir açıklama beklerler. Başlarda açıklama yapmaya yanaşmasa da, daha sonra ikna olur ve olağanüstü hikayesini arkadaşlarıyla paylaşmaya karar verir. Tarihten bahsederken, bilgisiyle büyük takdir toplar ve bunun kaynağını sorduklarında ise, kendisinin 14.000 yıldır yaşayan bir mağara adamı (Cro-Magnon) olduğunu söyler. Odada onunla beraber, hemen her türlü bilim dalında (arkeoloji, teoloji, psikoloji, biyoloji, antropoloji, sosyoloji) uzmanlaşmış meslektaşları bulunmaktadır ve onu meraklı sorular karşısında zor bir sınav bekler.

Kişisel



   Fantastik ? Olağan dışı ? Peki nedir olağan ? Bana söylenen şeyler mi ? Bana söylendiğinde, sırf söylendiği için inandığım şeyler mi ? Evet burada malesef dogmatik inançlarımızdan bahsediyorum. Bize sırf sorgulamamızın yasak olduğu söylendiği için sorgulamadığımız inançlarımızdan; sözde o kadar çok değer verdiğimiz, aksini yazanı hor gördüğümüz, ancak üzerinde hiç düşünmeye değer bulmadığımız o değerli inançlarımızdan. Evet farkındayım; dışarıda gördüğümüz oyuncaklarımızın eğlenceli olduğunun farkındayım; ilgi görmemize sebep olacak maddi varlıkların keyifli olduğunun farkındayım; ama var olan şeylere neden ve nasıl sorularını sormamızı unutturacak kadar mı eğlenceli ? Hatta o kadar dogmatik inançlara sahibiz o kadar bağnaz kişilikleriz ki, sırf alınmayıp okumaya devam edelim diye, yazarken birinci çoğul şahıs kullanıyorum. Bir suçlama anlamı taşımasın diye. Evet mütevazi olmaya çalışıyorum. 
   John Oldman 14.000 yaşında bir Cro-Magnon; Edith de onun söylediklerini küfür olarak nitelendiriyor. Varsayalım ben John'um, siz de Edith. Ben 14.000 yıldan daha fazla zamandır var olduğumu iddaa ediyorum, her seferinde sıfırlanan bir hafızayla yeniden var oluyorum, hatta şu anda farklı gözlerden bu yazıyı okuyorum ben. Evet insan adını verdiğimiz bir kostümle varlığımın doruğuna ulaşıyorum belki; bu kostümle oluşturduğum etik kurallarıyla boğuşuyor, yine bu kostümle yarattığım maddiyatın içine düşüyor, kayboluyorum ben. Adapte olmaya programlanmış bu kostüm; bunları düşünmedikçe unutup gidiyorum. Bazen sevdiğim bir insan ölüyor, birkaç gün düşünüyorum; sonra dışardaki oyuncaklar beni çağırıyor, yine oynamaya gidiyor, unutuyorum beni. Yine bazen aşık oluyor, mutluluğun doruklarını maneviyatta buluyorum; sonra yine geçici zevklerle oynamak için onu da çöpe atıyor, nasıl gerçekten mutlu olduğumu unutuyorum. Şimdi bunları başka bir gözden okuyan bana, bunlar belki saçma, belki küfür gibi geliyor; ama ben iddaa etmiyorum hiçbir yazdığımın doğru olduğunu, sadece İrfan'a mantıklı geliyor bunlar, başka gözle okuyan bende daha mantıklısı varsa, ne şanslıyım ben! Yeter ki 'neden' sorusunu sorsun herşeye insan varlığı; kapılıp gitmesin gözle gördüğüne, tapınmasın kendi yarattığına. İrfan hor görülse ne olur ? Yeter ki farkına varınca sen, Will gibi kalpten gitme.


Fragman


Bu Filmi Beğendiyseniz