Film Süresi : 138 Dk.
Film Türü : Drama,Fantastik,Macera
Karşımızda bir dini hikaye var ve bana soracak olursanız, bu tarz filmlerde olabilecek en iyi yönetmen tarafından yönetilmiş; Darren Aronofsky (Black Swan, Requiem for a Dream, Pi, The Fountain). Din gibi subjektif yaklaşılan bir alanda, ciddi bir riske girilerek yapılmış olması bile takdire şayan. Clint Mansell'in muhteşem müzikleri ve üst düzey görselliğiyle karşımıza çıkan Noah, 125 Milyon $ bütçe ile yapılmış ve 360 Milyon $ civarı bir hasılat elde etmiştir.
Aronofsky'nin Ari Handel ile birlikte yazdığı filmin başrollerinde; Russell Crowe (Gladiator, A Beautiful Mind, L.A. Confidential), Jennifer Connelly (Requiem for a Dream, Blood Diamond, A Beautiful Mind), Anthony Hopkins (The Elephant Man, The Silence of the Lambs, Thor), Ray Winstone ( The Departed, Hugo), Emma Watson (Harry Potter, The Perks of Being a Wallflower), Logan Lerman (The Perks of Being a Wallflower, Stuck in Love) ve Douglas Booth'u görüyoruz.
Filmde, Hz. Adem'den sonra doğru yoldan tamamen sapan insan ırkının, Hz. Nuh ile yeniden türeyişine tanıklık ediyoruz. Tabiiki çoğunuz bu hikayeyi biliyorsunuz ama ben ufak bir özetini geçeceğim.
Filme aynı The Fountain filminin başındaki gibi, Tevrat'ın yaratılış bölümüyle başlıyoruz. Başlangıçtaki yoklukta, yılan tarafından kandırılan Adem ile Havva, yasak meyveden yerler ve Aden Bahçesi'nden kovularak dünyaya yollanırlar. Dünyada Adem ve Havva'nın Cain,Abel ve Seth adında üç tane çocuğu olur. Cain'in Abel'i öldürmesiyle, sadece Seth'in ve Cain'in soyu devam eder. Nefilimlerin (Diablo oynayanlar iyi bilir) de yardımıyla Cain'in soyu, kötülüğü yayan bir medeniyet kurar. 10 nesil böyle devam ettikten sonra, Seth'in soyundan olan Noah (Russell Crowe), babası Lamech'in, Tubal-Cain (Ray Winstone) tarafından öldürülüşünü izlemek zorunda kalır. Yıllar sonra Tanrı, Noah'a dünyada tek bir canlı bırakmayacak olan bir felaketin yaklaştığının haberini verir ve O'na, ailesini ve bütün hayvan türlerinden birer çifti kapsayacak olan bir gemi inşa etmesini emreder. Noah da, dedesi Methuselah (Anthony Hopkins) yardımıyla işe koyulur. Noah'ın oluşturacağı bu yapay seleksiyonda, insanoğlu hayatta kalmak için direnecektir.
Kişisel
Nuh tufanı hikayesinin temeli, Sümerlerin Gılgamış Destanı'na dayanır. Farklı anlatım şekilleriyle de olsa, bu hikaye din kitaplarında da yer aldı. Bizim izleyeceğimiz Tevrat versiyonu.
Bu filmi fantastik olarak nitelendirmekten çekinmedim, çünkü din adı altında olsa da, hikayeler şahit olamayacağımız cinsten. İnsanlar din kitaplarındaki metaforları yüzeysel yorumladığından, Aronofsky de orada yazanları, bazı ufak tefek eklemeler hariç birebir ekrana aktarmış. Sorgulanmayan hikayeler olduğundan da, bazı kesimlerden büyük tepki almış. Bu filmi izlerken önemli olan, kitapta bire bir yazanları değilde, Aronofsky'nin objektif yorumunu katmaya çalıştığı bölümleri dikkatle izlemek.
Aronofsky, inancı doğrultusunda, 'Tanrı' kelimesi yerine, 'yaratıcı' kelimesini kullanmayı tercih etmiş. Musevi kökenli olan yönetmenimiz için bazı yerlerde 'ateist' denilse de, çektiği filmlerden, bir tasarımcı olduğu inancına sahip olduğunu düşünüyorum. Methusellah ile torunu Noah arasındaki ilişki, kafasındaki yaratıcı-insan arasındaki ilişki gibi geldi bana. Bazı bölümlerde kelimesi kelimesine hikayeye sadık kalmış, bazı bölümlerde filme duygu katmak için doğaçlama yapmış (tufandan sonra gemide geçenlerin hiçbiri kitapta yer almıyor). Özellikle, yaratılışın ilk altı gününü, kitapta yazanla bilimi birleştirerek yorumlaması bence gayet başarılı. İlk gün oluşumundaki büyük patlama ve hayvanların evrimleşerek türlere ayrılması buna en önemli iki örnek (Charles Darwin'in ortak tek bir atadan türeyen canlı evrimi değilde, Lamarck'ın savunduğu gibi, birkaç atadan türeyişi görüyoruz). Aşağıda bu yaratılış videosunu paylaştım, filmi izlemediyseniz izlemenizi tavsiye etmiyorum. İzleyenlerin de bir daha izlemesini tavsiye ediyorum. Son yarım dakikaya dikkat; brother against brother, nation against nation, man against creation.
Ortaokulda, Noah ile ilgili yazmış olduğu şiirle, okulunda ödüle layık görülen Aronofsky'nin, bu konuya ayrı bir ilgisinin olduğunu ve yıllar boyunca bu filmi çekmeyi hayal ettiğini düşünebiliyorum. Sizlere düşen, aynı kitabı yorumladığınız gibi yüzeysel değilde, Aronofsky'nin, aralara serpiştirdiği kendi yorumuna konsantre olmanız.İnsan yasak meyveyi yediğinde çıplak olduğunu farketti ve utanç duygusunu hissetti. Yasak meyve ile gelen; nefret,hırs,kibir gibi 'kötü' olarak nitelendirebileceğimiz duygularla dünyaya sürüldü. Aden Bahçesi'ni hakettiğini gösterebilmek için bu duygulardan arınması gerekiyordu. İnsan için umut var mıydı ? Noah insan ırkıyla ilgili umutlarını kaybetmişken, Ila'nın kucağındaki ikizleri gördü. Ve onlara bakarken içindeki yasak meyve kalıntıları bir anda yok oldu. İnsanoğlu o bahçeye girecekse, bu karşılıksız sevgi ve karşılıksız iyilikle olacaktı. İnsan için hala umut vardı. Ve Noah, o iki bebeği öldürmedi.
Filmin sonunda ise gökyüzünde gördüğümüz gökküşağından Tevrat'ta şöyle bahsediliyor; 'tufandan sonra bulut üzerine yay çektim ve bunu bir daha kıyamet kopana değin bu şiddette yağmur yağmayacağının nişanesi kılmaya ahdetim'.
İnsan olarak, neyi nasıl yorumlayacağımız bize kalmış. Bu filme gelecek olursak; bence görsel olarak gayet başarılı. Clint Mansell'in müzikleri zaten fevkalade. Bilinen bir konuyu, minimum tepki almaya çalışarak yorumlamış Aronofsky. Bende olumlu duygular bıraktı, umarım sizde beğenirsiniz. İyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder