Film Süresi : 119 Dk.
Film Türü : Drama,Macera,Duygusal
Danny Boyle (Trainspotting, Slumdog Millionaire, 127 hours), 1996 yılında Alex Garland'ın yazdığı The Beach isimli kitabı, 2000 yılında beyaz perdeye aktarmıştır. Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülüne aday gösterilen filmin başrolünde Leonardo DiCaprio'yu (Inception, The Departed, The Wolf of Wall Street) görüyoruz. Tabii başrol olmasa da, diğer oyuncular Robert Carlyle (Trainspotting, 28 Weeks Later), Tilda Swinton (Young Adam, Constantine, Vanilla Sky), Virginie Ledoyen ve Guillaume Canet'e de (Love Me If You Dare) ayrı bir parantez açmamız gerekiyor.
Richard'ın (Leonardo DiCaprio) macera arayışı, O'nu Tayland'a sürüklemiştir. Evinde bulamadığı özgürlüğü bulabilmek için, bütün sınırları zorlamaya hazırdır. Kaldığı yerdeki ilk gecesinde, hafif çatlak karakterimiz Daffy (Robert Carlyle) ile tanışır. Daffy, O'na kusursuz güzellikte bir sahilin bulunduğu adadan bahseder. Ancak Richard, Daffy'nin kafadan çatlak olduğunu düşünerek ona pek de inanmaz. Ertesi sabah, yan odasında Daffy'nin kanlı cesedi ve kapısında adanın yerini gösteren bir harita bulunca işler değişir. Diğer yan odasında kalan çift Etienne (Guillaume Canet) ve Françoise'yı (Virginie Ledoyen) gazlar ve bu üçlü adayı bulmak için yola koyulur. Bu adanın nasıl bir yer olduğuna, hatta var olup olmadığına dair bile hiçbir fikirleri yoktur. En sonunda adanın yerini bulurlar ve oraya yüzmeye karar verirler. Üçlümüz adaya yüzerken, siz de ekran başında çok ayrı bir dünyaya yol almaya hazır olun.
Kişisel
Üçlümüz adaya ayak bastığı andan itibaren her gördüğünüz manzarayla ayrı şeyler düşünüyoruz. Oradaki yaşamı gördüğümüzde, bir medeniyetin nasıl kurulabileceğine dair fikir sahibi olurken, insanın doğasının nasıl bozuk olduğunu görüyoruz. Kalabalıklaştıkça nasıl saflıktan,dürüstlükten uzaklaşıp, somut şeylerde mutluluğu arayan bir topluma dönüştüğümüzü görüyoruz. Korkuyla gelen savunma mekanizmasının, güven kelimesinin anlamını zedelediğini görüyoruz. Bütün bunların oluşturduğu yapmacıklığın, özgürlük kavramını nasıl yok ettiğini görüyoruz. Özet olarak; 'Nasıl bu hale geldik ?' sorusunun olası cevaplarını görüyoruz.
(Bu bölüm spoiler içerir)
(Bu bölüm spoiler içerir)
Tabii bu bana göre en önemli tema olduğu için, önce yazmak istedim. Herkesin farklı şeyler hissetmesi mümkün. Filmin birçok yerinde çok ciddi şekilde heyecanlandığımız, kahkaha attığımız, dehşete düştüğümüz anlar da var. Richard'ın; Françoise'yı ada yolculuğuna çağırmadan önce odasında yaptığı prova ve kapıya gittiğinde karşısında Etienne'i bulunca saçmalaması, temizlikçi kadına elektrik tehlikesini anlatmaya çalışması, köpekbalığı şakasına verdiği tepki ve öldürdüğü köpekbalığını anlatışı baya komikti.
Ben filmi izlerken adeta adaya gittim. Eminim her izleyen de gerçek hayattan biraz kopup oraya gidecektir. Kesinlikle başarılı bir film. İyi seyirler.
Not: Filmi izledikten sonra Moby'den, 'Porcelain' isimli parçayı dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder